Blog

Zevklere İnilir, Çabaya ise Çıkılır

Zevklere İnilir, Çabaya ise Çıkılır

Yoga uygulamasıyla yeni tanışanların zihninde çoğunlukla asana pratiğinin farkındalığa etki mekanizması ile ilgili soru işaretleri olabiliyor. “Neden bu zor pozlardan geçmeliyim? Bedenen esnek ve güçlü olmanın zihnimle ve bilinç düzeyimle nasıl bir ilgisi var?” türevinde sorular çoğu öğrencinin kafasını kurcalasa da öğretmenlerden her zaman net yanıtlar gelemeyebiliyor. Oysa öğretme pratiğiyle ilgili kendimize hatırlatmamız gereken en değerli unsur; her bireyin öğrenme örüntüsünün farklılık gösterdiği ve bir öğrenci için çok derin anlamlar taşıyan maneviyat dolu cümlelerin bir diğerine çok muğlak ve belirsiz gelebildiği gerçeği. 

Yoga benim kalbimi, yalnızca spiritüel bir kalıba indirgenemeyecek kadar çok katmanlı oluşuyla çaldı. Rasyonel yönü ağır basan zihnim ile dinamizmi seven bedenimi aynı düzlemde buluşturan yoga evreninde; teorik ve analitik bilginin ontolojiyle harmanlandığı, pratiğin anatomik bilgiyle güçlendirildiği, öz disiplin, sezgisel araştırma, mitoloji, psikoloji, felsefe gibi dalların dışarıda bırakılmadığı bir çerçeveyi görmek bu alana hızlıca uyumlanmamı sağladı. Maneviyat ise tüm bu bileşenlerle kol kola olunca o kulvarda daha rahat ilerledi zaten. Yüzyıllar öncesinden bugüne kadim yoga öğretisinin taşlarını döşeyen üstadların; hiç bir yöntemi, disiplini, bileşeni göz ardı etmemiş olması hayranlık uyandırıcı. İşte bu bileşenlerin arasında yoga geleneğinde en üst sırayı koruyan asana çalışmalarının ne denli önemli olduğu yeterince açık ifadelerle yansıtılamayabiliniyor. Ashtanga yoganın kurucusu Pattabhi Jois’un ünlü “Yoganın yüzde 99’u pratiktir.” ifadesinin altında; farkındalık araştırmasının, elimizdeki en değerli enstrüman olan bedenle çalışarak derinleşebileceği vurgusu yatıyor. Burada konuyu yogada hâlihazırda kabul edilmiş olan zihin-beden paralelizmi tartışmalarıyla dallandırmadan; nihai amacın el duruşunda harikalar yaratmak değil, oraya giden yolu neden katetmemiz, deneyimlememiz gerektiği bilgisine ulaşmak olduğunun altını çizmek isterim. 

Yoga uygulaması, bilincin uyanıklığı ve berraklığına hizmet edecek olan mekanizmaları en verimli şekilde kullanmayı içerir. Madde düzeyinden başlayan bu mekanizmada, fiziksel beden ve nefesimiz ilk uğraşacağımız aracımız olur. Beden üzerinde deneyimlediğin her eylemin, zihin üzerinde doğrudan bir tezahürü olduğu için kendi doğasının yasalarına uygun şekilde hareket eden, hareketin içerisinde kalabilen, çaba ve dinginliğin dengeli bir birleşimini yansıtan beden; zihinde de aynı yönelime rehberlik eder. Zihnin tıpkı beden gibi esnek, açık, dengeli, dayanıklı ve iradeli olması ve bir anlamda terbiye edilmesi ise onu kapsayan bilincin uyanışıyla ve sahip olduğu gözlemci konumun belirginleşmesiyle sonuçlanır. Meditasyon çalışmalarında araştırdığımız, tam da bu gözlemci, farkında ve berrak bilinçlilik halini yüzeye çıkarmaktır.

Asanalar tasarımları gereği bedende ve zihinde o esnada deneyimlenenler dışında bir etkinliğin olmasına izin vermezler. Dışsal beş duyumuzun ötesinde kas, iskelet, nefes, hareket, denge ve uzamı algılayan diğer içsel duyularımız, propriosepsiyon, interosepsiyon ve vestibüler sistemin de devreye girmesiyle; beyinden kasa ulaşan nöral bağlantı yolları aracılığıyla her bir poz ve akışta, zihnin mevcut statüsünde dönüşüme neden oluruz. Beden pozdan poza, zamansız bir deneyim yaşarken zihin de bu mecburi “anda kalma” deneyimine eşlik etmek zorundadır. Şimdiyi yaşayabilme yetisi en yüksek düzeyde olan bedenin ve nefesin yardımıyla zihni “şimdi”ye mühürlemiş oluruz. Şimdiye mühürlenmiş bir zihin, dürtüsel hakimiyeti kaybettiği için ipleri öz-duyarlılığa ve nihayetinde mindfulness dediğimiz bilinçli farkındalık haline teslim eder. Domino taşları gibi ilerleyen bu etkileşimler zincirinin ilk halkası bedenimizdir. Beden ise bu etkileşimleri yalnızca asana pratiğinde başlatabilir. Bu bağlantının gücüne ve sürekliliğine yönelik rehber ise pratiğin belli miktarda yoğunluk içermesi gerektiği bilgisidir. Beden ve zihin, doğru oranda bir çaba ve pozitif stres unsurlarıyla stimule edilmeye devam edilmelidir. Yoga pratiğinde asanaların kolaydan zora doğru ilerlemesinin mantığı, bu stres/çaba/öğrenme ve zihni terbiye etme örüntüsünün bir izdüşümüdür. Yeni ve karmaşık bir pozu denemek, bedeni pozlarda ve akışta belli bir yoğunluğa maruz bırakmak; kaslardan beyne uzanan nöral-kas ağlarında yeni düğümler(sinaps), yan yollar ve bağlantılar oluşumunu tetikler, bu sinir ağlarının etrafındaki miyelin kılıfları kalınlaştırarak iletim yollarını güçlü ve verimli hale getirir. Asanalar bedenin ve dolayısıyla zihnin, bu sinir sistemi/kas sistemi mekanizması üzerinden konfor alanının dışına çıkmasını teşvik ederek, Iyengar’ın tabiriyle, bedenin ve böylece doğrudan zihnin tozunu alır. Zaman içerisinde çaba ile derinleşen ve yoğunlaşan bir fiziksel pratik, bedenin toleransını ve esnek dayanıklılığını arttırdığı için zihinde de aynı etkiyle sonuçlanır. Buradaki kilit nokta çabanın şiddet düzeyine varmaması, zahmetsiz bir gayret içeriyor olmasıdır. Zahmetsizlik konfor/rahatlık anlamı taşımaz. Bedende sınırların ötesini keşfeden kişi, zihninde de bu sınırların genişlediğini fark eder hâle gelir.  

Tam da bu noktada Stoacı filozof Seneca’nın çok sevdiğim bir sözünü hatırlatmak isterim: “Zevklere İnilir, Çabaya ise Çıkılır.” Asana pratiği hantal bir keyiflilik hissini değil dengeli bir eforu araştırır. Mükemmeliyetin peşinde koşmayı değil doğaya özgü zıtlıkların arasında salınırken sergilenen gayreti destekler. Bu çabanın basamaklarını çıkabilmek için ise irade, disiplin, sezgi, uyanıklık, merak ve araştırmadan besleniyor olmamız elzemdir. Bedenin konuştuğu dili anlayabilmek için onunla alışılmışın dışında iletişim kurma biçimleri geliştirerek, zorlanmalarını, yönelimlerini, katılıklarını ve esnekliklerini kucaklamak yoga öğretisinin temel motivasyonlarındandır. Böylece dışarıdan yansıtan zihnin ötesine uzanıp, berrak bir öz-farkındalık ile kendimize içeriden bakar hâle gelmeyi deneyimleyebiliriz. 

Yogayla yeni tanışanlara tüm bu iç içe geçmiş çemberler bütününün prensiplerini doğru ve net bir şekilde aktarabilmek, asana pratiğinde yoğunlaşmayı kötülememek, bedenle çalışmanın önemini vurgulamak biz yoga elçilerinin en değerli sorumluluklarından bana göre. Bu kadim bilgelik yolunun içerisinden asana çalışmalarını cımbızlamak, öğretinin kökleriyle çatışır. Iyengar’ın her daim hatırlanası muazzam deyişindeki gibi “Beden yay, asana ok, ruh ise hedeftir.”

PAYLAŞ :
E-Mail listemize katılın