Yoga lisanında sıklıkla vurgulanan kavramlardan biridir ‘sukha’; ve asana pratiğinden meditasyon uygulamasına ve yoga öğretisinin temellerine kadar uzanan çok katmanlı bir terim olma özelliği taşır.
Sanskrit dilinde; keyif, rahatlık, kolaylık, haz, memnuniyet gibi anlamlar taşıyan ‘sukha’nın felsefi zeminini kavrayabilmek için; kökenindeki -su- kelimesinin barındırdığı özünü çıkarmak, hayat vermek, damıtmak, iyi olana ulaşmak tabirleriyle birlikte düşünülmesi gerekir. Nitekim sözcüğün etimolojik dönüşümü sonucu farklı dillerde ‘sukkar/sugar/şeker’ sözcükleriyle geldiği nokta, kavramların küresel yolculuğundaki paralellikleri bize anımsatır.
Patanjali ise Yoga Sutra’larında vurguladığı bu terimi, en bilinen cümlesi “sthira-sukham-āsanam” ile yoga literatüründe baş role taşımıştır. Bir pozun/asananın hem sağlamlık (sthira) hem de rahatlık (sukha) barındırması gerektiğini ifade eden bu sutra, aslında bize rahatlığın konforlu bir alandan doğmayacağının ilk sinyallerini verir. Düzenli yoga ve meditasyon pratiğinin günbegün aydınlattığı en değerli hakikat; kolaylık, haz ve rahatlık tanımlarının bildiğimiz, koşullandığımız tüm anlamların dışında bir içerik taşıyor olmasıdır. Bu noktadan hareketle popüler bir gelişim hikâyesinin detaylarına uzanarak kendimize yeni, özdeş ilham kaynakları bulabiliriz. Istakozların büyüme öyküsü, tam da bu rahatlık hissinin kaynağına dair paralel bir kavrayış alanı açıyor.
Kırılması zor, sert kabuğuyla bilinen ıstakoz, içerideki yumuşak bedeninden beklenmeyecek bir gayret ile gelişimini sürdürür. Istakozun, büyümeye devam edebilmesi için her döngüde kendisine küçük gelen ve rahatsızlık hissi veren kabuğunu kırılmaya zorlaması gerekir. Böylece yumuşak bedeni etrafında yeni ve daha rahat bir kabuk üreten canlı, yaşamı boyunca bu dönüşümü yenilemek durumundadır. Her seferinde dar gelen, kendisini sıkıştıran bir kabuk ve her seferinde baskı ve stres ile ‘duvarlarını’ yıkarak gelişmeye devam eden bir varlık. Hayatta kalma mücadelesinin esasında yatan bu yalın gerçeği, biz de matın üzerinde ve matın dışında deneyimlemeye başladıkça mental, ruhsal, fiziksel ve spiritüel yolculuğumuzu sağlıklı bir büyümeyle taçlandırmış oluruz. Hayattaki hiç bir kalıcı ve hakiki kazanımın konfor alanı içerisindeyken bize gelmeyeceğini idrak ettiğimiz ölçüde, yoga uygulamamızı ve gündelik yaşam pratiğimizi dönüştürebilme kapasitesi geliştiririz. Doğru çaba ve stres; zamanla bizi uyanık tutan, algımızı ve perspektifimizi genişleten bir unsur hâline gelir. Zorluk, mücadele ve rahatsızlık kavramlarına bakış açımızı değiştirmeye gönüllü olduğumuzda, tüm bunların bizi daha iyiye yöneltecek dış uyaranlar olduğunu keşfederiz. Limitlerimizin aslında birer hediye niteliği taşıdığını, çabanın kaçınılması gereken değil dengeli bir şekilde benimsenmesi gereken bir bileşen olduğunu kavradığımızda kendi büyüme hikâyemizi ortaya koymuş oluruz.
Pek çoğumuz için mücadele, konforsuzluk ve huzursuzluk hisleri olumsuz etiketlerle kodlanmış durumda. Bunda koşulsuz haz ve emeksiz kazanımı teşvik eden post modern çağın ruhunun etkisi kuşkusuz çok büyük. Ve fakat binlerce yıllık geçmişiyle, içe dönüş serüvenleri arasından felsefi ve bilimsel temelinin sağlamlığıyla sıyrılan kadim yoga öğretisi, öğrenilmiş kalıpları yıkmak için her tür olanağı bize sunuyor. Bu noktada, sukha teriminin tam karşısında konumlanan ‘dukkha’ sözcüğünün refere ettiklerine bakmak yerinde olur. Acı, güçlük, yetersizlik, sıkıntı gibi anlamlar taşıyan dukkha, yoga düşüncesinde ve pratiğinde aşılması gereken mental, ruhsal ve fiziksel kondisyonu ifade eder. İster asana içerisinde ister meditatif ya da zihinsel bir deneyimin kucağında olalım; dukkha ile karşılaşmanın kaçınılmazlığıyla yüzleşmek, bu yüzleşmenin bizi konfor alanımızdan çıkartıp sınırlarımızı aşmaya aracılık edeceğini farketmek en derin araştırmamız olmaya aday. Tüm evrenin düzeninden doğan sürecin bilgeliğine kendimizi bıraktığımızda, kabuğun kırılmasından duyulan sancı/dukkha, yerini keyif ve rahatlığa/sukhaya bırakır. Çünkü doğadaki tüm canlıların öyküsünden ilhamla unutmamamız gerekir ki büyümeyi tetikleyen şey rahatsızlık hissidir. Bu sayede damıtılan, ortaya çıkan özümüz varoluş yolculuğumuzun biricikliğiyle bütünsel bilince hizmet edebilir.